ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


75 yıl sonra eskiye dönüş

Yıl 1949...

Dünya İkinci Büyük Savaş'tan çıkalı birkaç yıl olmuş.

Resmi verilere göre can kaybı 83 milyonun üzerinde.

O zamanlarda dünya nüfusu iki buçuk milyar civarında.

Nazi Almanyası, Faşist İtalya ve Japon İmparatorluğu yenilmiş.

Ne Hitler, ne Mussolini kalmış.

Hirohito çifte atom bombasına maruz kalmış, işgal altındaki bir Japonya'yı hayatta tutmaya çalışıyor.

ABD ve müttefikleriyle Sovyetler aynı düşmanlara karşı çarpışmış ama aradan geçen yıllarda yeni bir dünya düzeni şekilleniyor.

Duyanın tüylerini ürperten o dönem yaşanıyor.

Adı Soğuk Savaş.

Başlayalı iki yıl olmuş.

İşte böyle bir dönemde, Sovyet tehdidine karşı 4 Nisan 1949'da Washington Anlaşması'yla kuruldu.

Adına NATO denildi.

Yani Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü.

Öncüleri ABD, İngiltere, Kanada Ve Fransa'ydı.

İlk aşamada 12 ülke katıldı.

Türkiye ve Yunanistan 1952'de üye oldu.

Aradan geçen yıllarda NATO, Avrupa'nın doğusunda genişledi.

İsveç ve Finlandiya ile birlikte üye sayısı 32 oldu.

NATO aslında dünyada çok ilginç dönüşümleri tetiklemenin eşiğine gelmiş bir yapı.

Mesela 1954...

İlginçtir Sovyetler Birliği, Soğuk Savaş gerilimini yatıştırmak için bu ittifaka katılmaya niyetlendi.

Oysa az önce de belirttiğimiz gibi NATO'nun kuruluş sebebi onlardı.

Bitmedi.

ABD'nin eski Başkanı Bill Clinton da geçmişte Yeltsin ve Putin'i NATO'ya katılıma yönlendirmeye çalıştı.

Bunlar sır değil.

Açık kaynaklarda rahatlıkla bulabileceğiniz bilgiler.

Bütün bunları niye anlattığıma gelince...

NATO perşembe günü 75. yaş gününü kutladı.

Birkaç yıl öncesine kadar beyin ölümü tartışmaları yapılıyordu.

Günümüzde Avrupa-Atlantik güvenliğinin temeli.

Şu anda Rusya'nın dışında da ilgi alanları var.

Terörle mücadele, stratejik rekabet, Afrika ve Ortadoğu'daki ihtilaflar bunlardan bazıları.

Siber güvenlik, uzay, hibrit ve asimetrik tehditler, Çin riskine karşı yeni küresel ortaklıklar da diğer ilgi alanları arasında.

Ukrayna savaşıysa ittifakta safları yeniden sıkılaştırdı.

Kimilerine göre hayata, hatta fabrika ayarlarına döndürdü.

NATO şu anda Rusya'nın batı yakasında devasa bir askeri varlığa dönüşmüş durumda.

Ukrayna savaşı sebebiyle Moskova ile ciddi bir krizin cephesi halinde.

Rusya'ya karşı hiç olmadığı kadar yüksek bir haber hazırlık seviyesine sahip.

Putin de bunun farkında.

Ancak o NATO'nun böyle hızlı genişlemesini Rusya için varoluşsal bir tehdit olarak görüyor.

İttifakın askeri kapasitesinin da Rusya'dan çok fazla olduğunun bilincinde.

İşte tam da burada nükleer silah tehditleri devreye giriyor.

Çünkü ne kadar geniş askeri kapasiteniz olursa olsun, bir nükleer bomba her şeyi sona erdirebilir.

Tıpkı 2. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi.

Üstelik hem Rusya hem NATO bu imkâna sahip.

Yani nükleer silahlar iki taraf için de başvurulmayacak kadar tehlikeli, elden çıkarılamayacak kadar gerekli silahlar.

Uluslararası İlişkilerde "Dehşet Dengesi" diye bir tabir vardır.

Soğuk Savaş'ta ABD ve Sovyetler arasındaki nükleer silahlanmadan doğan bir tabir.

İki ülke nükleer silahların dünyayı yok etme potansiyeli karşısında o kadar dehşete düşmüş ki, bir yandan mücadele ederken diğer yandan var olan zayıf barışı korumaya çalışmışlar.

Günümüzdeyse bu ince çizginin giderek yok olduğuna şahit oluyoruz.

Nükleer silah hala uzak bir ihtimal olarak görülse de imkânsız görülmüyor.

ABD öncülüğündeki NATO da Rusya da çatışma riskinin eskiye göre çok daha fazla olduğunu yüksek sesle dile getiriyor.

Böyle bir tabloda, 75. yılında NATO'nun önünde bazı sınamalar var.

İttifakın içindeki siyasi kırılganlıklar ve zorluklar bunlardan biri.

Yeni Genel Sekreter'in belirlenmesi de diğeri.

Çünkü oy birliği gerekiyor ve kolay olmayacak.

Bir diğeri ABD'de Kasım'da yapılacak seçimi Trump'ın kazanma ihtimali.

Zira Trump, Putin'e sempati duyduğunu saklamıyor.

Ukrayna savaşını da Batı'nın hoşlanmayacağı şekilde bitirmek isteyeceği yönünde ciddi endişeler var.

Eski ABD Başkanı, ülkesinin en fazla katkıyı yaptığı NATO'da, diğer ülkelerin katkılarının çok daha az olmasından rahatsızdı.

Hatta bir ara ittifaktan ayrılmayı bile düşündüğü çok sonraları medyaya yansıdı.

İşte böyle bir ortamda NATO, ikinci Trump iktidarına hazırlık yapmak zorunda.

Ukrayna'ya desteği gönüllü katkıdan kurumsal taahhüde, kısa vadeden çok yıllık bağlayıcı bir plana dönüştürmeye çalışıyorlar ki Trump gelirse işi bozmasın.

Bu nedenle de 5 yıl için Ukrayna'ya 100 milyar dolarlık kalıcı bir fon oluşturmak istiyorlar.

Rusya'nın Ukrayna'yı işgali hoş görülecek bir şey değil elbette.

Ancak bu savaşın sürmesinin de Rusya'yı yıpratmak isteyen ülkeler dışında kimsenin faydasına olmadığı malum.

İşin bir de Türkiye boyutu var.

Hem NATO üyesi hem Rusya ve Ukrayna ile iyi ilişkiler içinde.

Aslında mesele yeniden konuşarak halledilebilecek seviyeye gelse, çözüm için daha iyi bir adres olamaz.

Zaten geçmişte yaptıkları da bunun kanıtı.

Türkiye NATO'nun en güçlü ülkelerinden.

Buna karşılık ittifaktan yana ciddi rahatsızlıkları da var.

Öncelikle terörle mücadele konusunda müttefiklerin "müttefik" gibi davranmaması.

Burada pek çok ülke sayılabilir ama başı ABD çekiyor, bu herkesin malumu.

PKK/YPG terör örgütüne yıllardır verilen destek ortada.

İkincisi, müttefik ülkelerin özellikle savunma sanayi konusunda Türkiye'ye yönelik kısıtlamaları.

Bunlar kalkmaya başladı ama devamının da gelmesi gerekli.

Üçüncüsü, Avrupa Birliği NATO içinde giderek daha etkin hale geliyor.

Avrupa'nın güvenliği de AB'nin güvenliğiyle sınırlanmamalı.

AB dışındaki Avrupa ülkeleri dışarıda bırakılmamalı.

Türkiye bunun için de sesini yükseltmeye başladı ki oldukça haklı bir eleştiri olduğunu düşünüyorum.

Sözün özü, bu konuda tartışmalar çok elbette ama NATO'da bulunmanın Türkiye için faydalı ve gerekli olduğu düşüncesinde olanlardanım.

Son yıllarda Avrupa'da silahlanma yarışı artıyor.

Rusya 1990'da imzalanan Avrupa Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Anlaşması'ndan yakın zamanda çekilmişti.

ABD ve NATO da askıya aldı.

Yani hızlı bir eskiye dönüş süreci yaşanıyor.

Bunları olası büyük bir savaşa hazırlık ve pozisyon alma adımları olarak algılamamak için hiçbir neden yok.

Türkiye de Pazartesi günü anlaşmanın uygulanmasını askıya alıyor, çünkü içinde bulunmanın anlamı kalmadı.

Umarım ki yakın gelecekte bu geriye gidişler son bulur ve istikrarlı düzen yeniden kurulur.

Fakat bu konuda pek de iyimser değilim.

Elbette devir değişir, tehditler ve sınamalar değişebilir.

Böyle bir ortamda NATO'da bulunmak Türkiye için hem doğudan gelebilecek, hem NATO ülkelerinden gelebilecek olası tehditlerden korunmak için elzem.


Yazarın diğer yazıları