ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Bir iyi, bir kötü haber

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki katliamları sürerken, Uluslararası Adalet Divanı soykırım davasında beklenen ara kararı aldı.

Öncelikle, İsrail resmen soykırım zanlısı olarak yargılanacak.

Davanın esastan görüşülmesine karar verildi.

İsrail'in dosyayı düşürme talebi reddedildi.

Uluslararası Adalet Divanı, Gazze'deki Filistin halkının BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre koruma altında olması gerektiğine hükmetti.

Ve davacı Güney Afrika'nın talebi üzerine bir dizi ihtiyati tedbir kararı açıkladı.

Özetle, İsrail'in soykırım suçu işlenmemesini garanti etmesini istedi.

Sivillerin katledilmesinden kaçınmasını, bunun için gereğini yapmasını istedi.

Halkı rahatlatacak miktarda insani yardım gönderilmesine hükmetti.

İsrail Gazze halkının yok edilmesinin önüne geçecek adımlar atacak.

Attığı adımlar hakkında da bir ay sonra mahkemeye rapor verecek.

Üstelik mahkemenin kararı bağlayıcı.

Buraya kadar her şey güzel.

İsrail'in soykırım zanlısı olarak yargılanacak olması tarihi bir gelişme.

Lahey'deki karar kesinlikle çok önemli ama bir eksik var.

O eksiği, ara karar duruşmasında bizzat salonda bulunan Güney Afrika Dışişleri Bakanı açıkladı.

"Uluslararası Adalet Divanı'nın emirleri ateşkes olmadan uygulanamaz. Mahkemenin Gazze'de ateşkes kararı vermesini isterdik." dedi.

Buna rağmen Filistin tarafı karardan memnun.

İsrail'in işlediği suçların ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacağını düşünüyor.

Fakat mahkemenin ateşkes talep etmemesi, daha çok canın yanacağı anlamına da gelebilir.

Çünkü İsrail katliamlarını belki hafifleterek sürdürürken, "Uluslararası mahkeme ateşkes kararı vermedi" diyebilecektir.

Gerçi verseydi de çok bir şey değişmeyecekti.

Çünkü İsrail zaten karar ne olursa olsun saldırıları sürdüreceğini açıklamıştı.

Samimiyet testi

Türkiye, İsveç'in NATO'ya üyeliğini onayladı.

İsveç beklentilerini karşıladı.

Örneğin anayasasında terör örgütüne destek verilmesine yaptırımlar getiren değişiklikleri gerçekleştirdi.

Terör örgütüne katılmak ülkede ilk kez "suç" oldu.

Hatta bir PKK'lı hapse mahkûm edildi ki bu da bir ilkti.

Bunun gibi pek çok örnek saymak mümkün.

Hatta kutsal değerlere saldırıları engellemek için de yasal değişiklik yapılacak.

Ankara da üzerine düşeni yaptı.

Kuşkusuz verilen taahhütlerin yakından takibi sürecek.

Sırada ABD için samimiyet testi var.

ABD Kongresi Türkiye'ye F-16 satışını ve modernizasyonunu İsveç'in NATO üyeliğine bağlıyordu.

Her ne kadar Beyaz Saray "Biz böyle düşünmüyoruz" dese de aksi yönde hareket etmedi.

Yani "iyi polis-kötü polis" yöntemiyle samimi olmayan bir yaklaşımla politika yaptılar.

Şimdi neler olacağını göreceğiz.

Türkiye ABD'den teşekkür değil hareket bekliyor.

Taraflar adeta satranç oynar gibi adım adım ilerliyor.

TBMM'de İsveç'e onay verildi, ABD Başkanı Biden Kongre'ye mektup gönderdi.

Türkiye'ye F-16 satışına karşı çıkmamalarını istedi.

Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla karar Resmi Gazete'de yayımlandı.

Belgeler NATO'nun kuruluş anlaşmasının saklandığı ABD'ye gönderilecek.

Sonra sırada Washington'ın yeni adımı olması bekleniyor.

Resmi bildirimle birlikte 15 günlük süreç başlayacak.

Türkiye karşıtları bu sürece taş koyacak mı koymayacak mı?

Koymaya kalkarlarsa Biden yönetimi nasıl bir hamle yapacak?

Hep beraber şahit olacağız.

Zira Türkiye karşıtları ayaklandı bile...

Yunan, Ermeni, Hint ve PKK/YPG terör örgütü yanlısı lobi kuruluşları şimdiden harekete geçti.

Türkiye'ye F-16 satışını engellemeleri için Kongre üyelerine çağrı yapıyorlar.

"Sakıncalı müttefik" ABD, bu kez müttefiklik ruhuna uygun davranacak mı?

Meraktayız.

Suriye'den çekilecek mi?

"Sakıncalı müttefik" demişken, ABD'nin Suriye'de uzun yıllardır PKK/YPG terör örgütünü besleyip büyüttüğünü hatırlatmadan olmaz.

Ortadoğu baş döndüren bir hızla krizden krize atlarken, önemli değişimler ve dönüşümler yaşıyor.

Ve bu dönüşümler çok ilginç bir dönemece geldi.

Amerikan medyasına yansıyan haberlere göre Beyaz Saray artık Suriye'den çıkış stratejisini konuşuyor.

Ülkede resmi verilere göre 900 kadar ABD askeri var.

Washington'a göre 1000 kadar da DEAŞ'lı terörist kaldı.

Yani onlara göre tehdit iyice küçüldü ve Suriye'de yürütülen görev artık gereksiz hale geldi.

Foreign Policy "Suriye'den geri çekilmenin nasıl ve ne zaman gerçekleşebileceğini belirlemek için şu anda aktif devlet içi istişareler sürüyor" dedi.

Muhtemel ki sürece yayılacaktır.

Ama bu iddia gerçek olursa Türkiye için önemli bir ayak bağı ortadan kalkabilir.

Haliyle PKK/YPG terör örgütü de ciddi bir endişe, hatta panik içinde.

Örgütün tepe noktalarından gelen açıklamalardan bunu rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Peki ABD çekilince boşluğu kim dolduracak?

PKK/YPG terörüyle mücadele nasıl bir seyir izleyecek?

İşte tam da bu noktada, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ziyareti çok daha önemli bir hale geliyor.

Özellikle de terörle mücadele ve Ankara-Şam normalleşmesi hakkında verilen mesajlara dikkatli bakmak gerekli.

ABD varlığı ortadan kalkarsa bölgenin çok hareketleneceği kaçınılmaz bir gerçek.

Böyle bir ortamda Türkiye ve Suriye rejimi birlikte olmasa bile eş zamanlı olarak harekete geçerse, terör örgütü fena halde sıkışacaktır.

Olabilir mi?

Neden olmasın?

Ezeli düşmanlar ABD ve İran, amaçları ve yöntemleri farklı da olsa geçmişte Irak'ta DEAŞ terör örgütüne karşı benzer bir yöntemle aynı safta hareket etmişti.

Böyle bir durumda İran'ın yanı sıra Rusya'nın da tavrı önemli.

Türkiye'nin bu iki ülkeyle en zor zamanlarda bile konuşmaya devam edebilmesi ise en büyük avantaj.


Yazarın diğer yazıları