ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


“Alma mazlumun ahını…”

"Çıkar aheste aheste" demiş eskiler.

Bu hafta yaşananlara baktığımda sıkça bu söz aklımda yankılandı.

Eminim pek çok kişi de aynısını düşünmüştür.

Gelişmeleri yakından takip edemeyenler için kısa bir özet geçelim.

Sondan başlayalım.

İsrail'in savaş kabinesi üyelerinden Benny Gantz, bisiklete binerken düştü ve ayağını kırdı.

Öncesinde yine savaş kabinesi üyesi olan, Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir'in aracı takma attı.

Filistinlilere karşı etnik temizliğe pek meraklı olan bakanın 3 kaburgası çatladı.

Onun da öncesinde İsrail Eğitim Bakanı Haim Biton'un aracı kaza yaptı.

Kendisi araçta yoktu ama babası ağır yaralandı.

Ve bunların hepsi sadece birkaç gün içinde oldu.

İsrail'in Gaze Şeridi ve Batı Şeria'daki katliamlarını yanında esamesi okunmaz elbette.

Lakin ilahi adalete inananlar için önemli birer işaret olarak görülmesi de normal değil mi?

Üstelik öyle bir tesadüf var ki, durumu daha da ilginç hale getiriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha birkaç gün önce ne demişti hatırlar mısınız?

Tam olarak şu cümleleri kurmuştu.

"Ey Netanyahu duam şu: Ya Rab 'Kahhar' ismi şerifinle tecelli ederek başta Netanyahu olmak üzere bu siyonistleri kahru perişan eyle."

Mazlumun yanında durmasıyla bilinen bir liderin sözlerinin ardından bunların yaşanması gerçekten de ibretlik oldu.

Gazze'de, Batı Şeria'da, Doğu Kudüs'te İsrail'in zulmü ve katliamları altında inleyen, can veren Filistinlilerin dualarını da varın siz düşünün.

Katliamlar son sürat devam ediyor.

Ateşkes için de müzakereler sürüyor.

Hatta bu kez biraz daha fazla umut var gibi.

İsrail'in son önerisi Hamas'a iletildi, Kahire'de görüşmeler yapıldı.

Hamas şimdi yazılı cevap verecek.

Büyük görüş ayrılıkları kalmadığı söyleniyor ama bekleyip göreceğiz.

Neticede Hamas'ın kırmızı çizgileri belli.

İşgalin sona ermesini, ateşkesin kalıcı olmasını istiyorlar.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Hamas'a çok cömert bir teklif yapıldığını söylemişti.

Kabul etmesini umduklarını belirtmişti.

Blinken bunları söylediğinde Riyad'daydı.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da oradaydı.

Hamas'ın Siyasi Büro başkanı İsmail Haniye ise uzun zamandır İstanbul'da önemli temaslarda bulunuyor.

Yani Türkiye de İsrail'in bu zulmünün sona ermesi için var gücüyle diplomasi yürütüyor.

Hatta Türkiye-Katar-Mısır arasında diplomasi üçgeni kuruldu desek yalan olmaz.

Hakan Fidan da Riyad'da İsrail'i destekleyenlere özellikle bir uyarıyı yineledi.

Netanyahu'nun iktidarda kalabilmek için bölgeyi savaşa sürüklemeye çalıştığını söyledi.

Kulislerden sızan bilgiler bu yönde.

Aslında Türkiye bunu uzun zamandır söylüyor ve uyarılar gittikçe etkisini artırıyor gibi...

Artık dünya İsrail'e daha öfkeli.

Netanyahu giderek daha çok köşeye sıkışıyor.

Sadece son 10 günde iki ülke Filistin'i devlet olarak tanıdı.

Bu ülkelerin Jamaika ve Barbados olmasına bakmayın.

Bunlar küresel vicdanın sesini güçlendiren önemli hamleler.

Bölgede kalıcı barışı ve adaleti sağlamak için de çok gerekli.

Onlarla birlikte Filistin'i devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı 139'a yükseldi.

Sayı daha da artacak.

Avrupa Birliği üyeleri İspanya, İrlanda, Slovenya ve Malta sırada.

ABD, BM Güvenlik Konseyi'nde Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üye olarak kabul edilmesini engelllemişti ama bireysel tanımalarla o da kendisini gitgide yalnızlaştırıyor.

Dahası ABD, katliamcı İsrail'i koruma sevdasından vazgeçmemek uğruna kendi pazarladığı değerlerle de sık sık çelişiyor.

Üstelik bunlar artık daha da görünür oldu.

Malumunuz, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde İsrail hakkında yürüyen bir dava var.

Netanyahu hükümeti soykırım sanığı olarak yargılanıyor.

Anlaşılan o ki bu dava artık siyonist hükümeti eskisinden daha çok endişelendiriyor.

En kötü senaryoya karşı hamleler yapıp engellemeye çalışıyorlar.

O "en kötü senaryo", Netanyahu dâhil İsrailli üst düzey isimler hakkında tutuklama kararı çıkarılması.

Hatta bu kararın gizlice alınması.

Yani İsrail'den bir üst düzey yetkili, örneğin Avrupa'ya gittiğinde sürpriz bir şekilde tutuklanabilir.

Ancak o zaman bu kararı öğrenebilir.

Anlıyoruz ki ABD de bu ihtimali yavaş yavaş daha da ciddiye almaya başladı.

Çünkü "Uluslararası Ceza Mahkemesi tutuklama kararı konusunda yetkisiz" demeye başladılar.

Aynı ABD, daha önce Gazze'de ateşkes talep eden BM Güvenli Konseyi kararında çekimser kalmıştı.

Kabul edilmesine ses çıkaramamış, ardından da "BM Güvenlik Konseyi'nin kararı bağlayıcı değil" demişti.

Yani ABD uluslararası hukukun yerine, güçlü olanın istediğini yaptığı orman kanunlarının geçerli olmasını istiyor.

Daha doğrusu bu durumun sürmesini arzuluyor.

Çünkü kendini dünyanın en güçlü ülkesi olarak görüyor.

Ama düşmez kalkmaz bir Allah.

Gün gelip dengeler değiştiğinde, belki de bugün ezmeye çalıştığı uluslararası hukuka en çok kendisini ihtiyacı olacak.

Belli mi olur...

Meselenin bir de iç boyutu var.

"Fırsatlar ve özgürlükler ülkesi" Amerika...

Günlerdir yoğun üniversite protestolarıyla karşı karşıya.

Pek çok üniversitede öğrenciler çadırlar kurup sürekli eylemlere geçti.

İsrail'in katliamlarına ve Amerikan yönetiminin, hatta üniversite yönetimlerinin buna sessiz kalmasına büyük bir öfke var.

Her fırsatta "ifade ve düşünce özgürlüğü" diyen ABD ise, bu eylemleri polis müdahaleleri ve tehditlerle bastırma çabasında.

Klasik propaganda da yine devrede.

İsrail'in işlediği insanlık suçlarına gösterilen tepkiyi, Yahudi karşıtlığı düzlemine çekmeye çalışıyorlar.

Bu algıyı oluşturmak istiyorlar.

Lakin dünyanın karnı artık bu sözlere tok.

Çünkü neyin ne olduğu açıkça ortada.

Ve muhtemelen sokaktan, tabandan gelen bu tepki zamanla siyaseti de dizayn etmeye başlayacak.

Zira Gazze'de her gün yapılan katliamlar, ortaya çıkan toplu mezarlar her şey tüm çıplaklığıyla anlatıyor.

Vicdanı olanın sessiz kalabileceği, katlanabileceği biz manzara değil.

Açıkça haykıran da sessiz kalan da olanları yok sayan da biliyor ki, Ortadoğu'da yeni bir Srebrenitsa yaşanıyor.

Soykırımın delilleri her yerde.


Yazarın diğer yazıları